Bir Duruş Hikâyesi: Ateş Suyu ve Vicdanın Buharlaşması



İnsan… Çoğu zaman neden alkol içtiğini bile bilmez. Sanır ki “Canım çekti,” ya da “Canım istedi.” Ama hayır. Alkol, çoğunlukla bir duruş sergilemek, bir maskenin ardında durmak için içilir. İnsanlar, sosyal olmak için içtiklerini söyler. Hayır. Sosyal durabilmek, görünürde bir rol oynayabilmek için içerler.

Ben Ordinaryüs. Hayatımın yarısını, alkol içen insanların kadehlerini doldurarak, tabaklarını değiştirerek ve onların kokteyllerini hazırlayarak geçirdim. Barlar, oteller, pavyonlar, protokol sofraları… Kimler geldi kimler geçti: İş adamları, politikacılar, mafya liderleri, avukatlar, doktorlar, aşiret reisleri… Herkes bir duruş peşindeydi.

Onları çok izledim. Çok dinledim. Sarhoş olduklarında neden güldüklerini, neden ağladıklarını, ne zaman kusacaklarını bile öğrendim. Bu meslek bana şunu öğretti: İnsan, alkolle maskelenir. Bir duble de olsa, on duble de olsa fark etmez. O maske, önce insanın yüzünde durur. Ama bağımlılık başladığında maske kişiliğin olur. Ve alkolün maskesi yıkıcıdır.

Alkol, vicdan suyunu buharlaştıran bir ateş gibidir. Bir zamanlar gençken, bağımlılığımın en derinlerinde bir psikiyatrist bana şöyle demişti:
“Beyninin ön tarafı vardır, orada vicdan vardır. Alkol, orayı susturur.”
O zamanlar anlamadım ama şimdi o sözleri daha iyi kavrıyorum.

İnsan, istediği duruşu sergileyemediği ya da sergilediğini zannettiği için ateş suyuna yönelir. Çünkü o ateş suyu, vicdanın berrak havuzunu taşır ve kirletir. Önce ufak bir leke düşer kalbine, sonra o leke büyür. Tıpkı Kur’an’daki gibi… Kalp kararmaya başlar.

Peki, insan neden duruş sergileyemez? Çünkü insan çoğu zaman kendi hislerini bilmez. Eğleniyoruz sanır, ama aslında eğleniyor gibi görünmek ister. O berrak vicdan suyunun eğlenceye ihtiyacı yoktur. Çünkü o zaten temizdir, mutludur. Ama insanoğlu doyumsuzdur. Hep bir duruş peşindedir.

Kimi, meyhanede iki mezeyle bir köşeye çekilip yalnızlığını sergiler. Kimi, şık bir restoranda mavi etiketli bir şişeyle gücünü gösterir. Kimi, entelektüel görünmek için kırmızı şarap açtırır. Herkesin bir duruşu vardır. Ama asıl soru şu: O duruşu gerçekten sergilemek için elindeki bardağa ihtiyacın var mı?

Alkol, bir istek hastalığıdır. Duruş isteği… Ama işte, insan o duygularla yüzleştiği anda ana kapı açılır. Aynaya bakarsın ve gözlerin sana fısıldar:
“Gerçekten buna ihtiyacım var mı?”

Yıllar geçtikçe fark ettim ki, insanın ruhundaki bu açlığı başka bir şey doyuramaz. Para, statü, gösteriş… Hiçbiri yetmez. İnsanoğlu her şeyi kazansa bile, yüreğinde bir eksiklik hisseder. O eksiklik vicdanın fısıldadığı, ama susturulan gerçektir.

Allah’ın bir ayeti hâlâ kulaklarımda yankılanır:
“Böbürlenmeyin… Ne yürürken, ne konuşurken.”
Bu sözleri her hatırladığımda durup düşünürüm: Alkol, insanı böbürlenmek için kullandığımız bir maskeden başka neydi ki? Ama o maskenin ardında ne kadar gerçek kalmıştı?

Bütün bunları fark ettiğimde, içimde bir özlem belirdi: Müslümanlık duruşuna duyduğum özlem. Yıllar önce severek yaşadığım, ama bağımlılıklarımın kararttığı o saf vicdanı yeniden bulmak istedim. Anladım ki, insanın asıl mücadelesi kendi nefsiyle. Maskelerin ardında değil, kalbin derinliklerinde saklı bir huzur var. Ve o huzur, ne bir bardakta ne bir masada bulunabilir.

Son 16 gündür ferahım. Kendime doğru kürek sallamaya başladım. Bu benim çözümüm. Belki sizin çözümünüz başka bir yerde. Ama eğer kendinizi arıyorsanız, bir aynanın karşısına geçin. Gözlerinizin içine bakın. Ve şu soruyu sorun:
“Gerçekten bu duruşu sergilemek için elimdeki bardağa ihtiyacım var mı?”

Belki o anda o içsel sesi duyarsınız. Belki o ses, size gerçek huzurun yolunu fısıldar. Yeter ki cesaret edin ve maskelerinizi çıkarmaya başlayın.

Unutmayın: İnsan, ancak kendine dürüst olduğunda hakiki bir duruş sergileyebilir.


Lokmân Suresi, 18. Ayet: “İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.”

“Unutmayın, yeryüzünde böbürlenerek yürüyenler, aslında gönüllerinde en ağır yükü taşıyanlardır. Ve bazen bir garsona yan bakış, insanın kendi vicdanına kör bakışıdır.”